25 Kasım 2012 Pazar

İstanbul'da Vapur Macerası

İstanbul denince akla gelen önemli sembollerden bir tanesi de Boğaz Vapurlarıdır. İstanbul’la ilgili görsellerde, filmlerde hep bir vapur görüntüsü vardır. İstanbul da yaşayıp vapurdan martılara simit atmayan her halde yoktur. 19 yy. başında İstanbul sur içi ve Galata’dan oluşuyordu. Rumeli Hisarı, Tarabya, Sarıyer, Paşabahçe uzak köylerdi. Hatta Beykoz sürgünlerin gönderildiği uzak bir yerleşim yeriydi. Bu uzak yerleşim yerlerine karadan ulaşmak oldukça zordu. Şimdiki gibi bir sahil yolu yoktu. Yerleşimler genellikle deniz kenarında birkaç balıkçı kulübesi bir eski manastır ya da cami, hemen arkalarında yüksek yamaçlar ve orman vardı, önlerinde denize uzanan ahşap bir iskele. Tek ulaşım yolu denizden kayıklar ve yelkenlilerdi.  



Tanzimat dönemiyle birlikte Osmanlı ekonomisinde yaşanan hareketlilik, İstanbul´un boğaza doğru genişlemesine sebep oldu. Boğazdaki yerleşim yerlerinde özellikle yazlık “sahil haneler” yapılmaya başladı.  Boğazın iki yakasının rağbet görmesini fırsat bilen biri İngiliz, öteki Rus iki şirket, kapitülasyonların kendilerine verdiği haklardan yararlanarak 1837´de bu sularda iki vapur çalıştırmaya başladılar.  Hazine-i Hassa vapurlarının düzenli seferler yapmaya başlamasıyla, kayıklarla saatler süren yolculuk yarı yarıya kısaldı. Özellikle yaz aylarında mesirelere, ayazmalara, çayırlara sefa yapmaya gitmek isteyen halk artık vapurları tercih etmeye başlamıştı. O zamanlar ortaya çıkan bu talep, Şirket-i Hayriye´nin kurulmasını sağladı.
Şirketi Hayriye Logosu
1851 yılında kurulan şirket, İstanbul´un günlük yaşantısı içinde 94 yıl boyunca vazgeçilmez bir yere sahip oldu. Önceleri siyah boyalı, semaver bacalı, zarif yandan çarklıları, sonraları daha büyükçe, geniş salonlu, uskurlu vapurlarıyla boğazın iki yakasını birleştiren Şirket-i Hayriye, bugünkü Boğaziçi´nin gerçek mimarıdır. Ulaşım olanaklarının gelişimi ile boğazın her iki yakasındaki yerleşim yerleri hızla gelişmiştir.
 
Boğazda hizmet veren vapur işleticisi ile adalara hizmet veren vapur işleticisi farklı firmalar idi. Boğazda “Şirketi Hayriye” adalarda “İdariyi Mahsusa” hizmet verirdi.

1909 yılında siyasi ve ekonomik sebeplerden gemi işletme imtiyazı bir İngiliz şirketine devredilmiştir. Ancak İngiliz şirketi yükümlülüğünü yerine getirmeyince 1910 yılında İdare-i Mahsusa'nın unvanı değiştirilerek Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi olmuştur. Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi 1925 yılında 597 sayılı Kanunla Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi haline getirilmiştir.
İlk çift uskurlu gemi Kamer
1933 yılında 2248 sayılı Kanun'la, Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi, üç işletme durumuna getirilmiştir.
Bu işletmeler;

1 - AKAY, (İstanbul ve civarı iç hatlar ile Yalova),

2 - Denizyolları (Marmara, Akdeniz ve Karadeniz dış hatlar),

3 - Fabrika ve Havuzlar Müdürlükleri,

isimlerini almıştır.

1944 yılında 4571 sayılı Kanunla, Devlet Limanları İşletme Umum Müdürlüğü kaldırılarak görevleri, Devlet Denizyolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğüne verilmiştir.

1944 yılında 4571 sayılı Kanunla, yeni bir hüviyet kazanan Devlet Denizyolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğü, Kıyı Emniyeti İşletmesi ismi altında Fenerler ve Cankurtaran Teşkilatı'nı bünyesine almış ve Şirket-i Hayriye'nin de 94 yıllık müstakil faaliyetine son verilmiştir. Ayrıca,1945 yılında Şehirhatları İşletmesi de bu Umum Müdürlüğe dahil edilmiştir.
 
Günümüz Vapurları
 

Hukuksal olarak yukarıda kısaca anlatılan değişimler olurken, tarihsel değişimin içinde İstanbul da ve boğazda şehir hayatı da değişmiştir. Vapur yolculuklarının insan hayatı içindeki anlam ve önemide değişmiştir. Yaklaşık ikiyüz yıl içinde “İstanbul da vapur macerasını” dönemin yazarlarının kaleminden aktarıp o günleri yaşamdan sahneleri önünüze getirmek istiyorum. Blogumda “iatanbul Vapurları” etiketinde bu yazılara ulaşabilirsiniz.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder