28 Ağustos 2012 Salı

Ataşehir Mimar Sinan Camisi




Bundan bir kaç hafta önce Ataşehir de  Mimar Sinan Camisi ibadete açıldı. Evime yakın olması ve geliş gidiş yolumun üzerinde olması nedeni ile inşaat aşamasını izleyebilmiştik. Cami kubbesi yükselip minareler uzamaya başlayınca caminin ölçeği anlaşılmaya başlandı. Tarihi yarım adadaki tüm büyük camilerle yarışabilecek büyüklükte olmasına rağmen yanındaki gökdelenlerden dolayı silüeti pek güdük görünüyordu. Buda caminin ihtişamına haksızlık.

Açılışta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Anadolu yakasının böylesi bir selâtin camisine, Cuma camisine ihtiyacı olduğundan bu caminin yapımına karar verildiğini anlattı.  Benim bildiğim selâtin camisi Osmanlı sultanlarının ya da aile fertlerinin yaptırdığı camilere verilen addır. En önemli görsel özelliği birden fazla minaresinin olmasıdır. Günümüzde mümkün olan tüm camiler birden fazla minareli yapılıyorlar. Hatta teknolojinin bu kadar geliştiği bu dönemde ezan okumak için minarelere çıkılmadığı ve ses sistemlerinin geldiği noktayı düşünürsek fazla minare yapmak savurganlık, hatta debdebe gösterisinden başka anlamı yok. Sadece bazen ramazan adetlerinden mahya için iki minare gerektiği için bazı büyük ve topoğrafik olarak görüntüsü uygun olanlar iki minareli olabiliyor diye düşünüyorum.  Fakat her camiye birden fazla minare yapma çabası tamamen israf.

Gelelim Cuma camisine: böyle bir cami çeşidi ya da tipi olduğunu ilk defa duydum. Genel olarak ülkemizde insanlar Cuma namazlarını camide ve yoğun bir kalabalıkla kılmasına rağmen diğer vakit namazlarını camide kılmaya rağbet oldukça az. Bundan dolayı Cuma namazlarında cemaati büyük olan camiler Cuma Camisi olarak sınıflanmaya başladı galiba?

İnternette www.ataşehirmimarsinancamii.org adresli bir site var. Bu sitede cami hakkında bilgiler var. Her ne kadar caminin banisi belli olmasa da sanki banisinin ya da mimarının sitesi gibi duruyor. Bu sitedeki bilgilere göre:

“Mimar Sinan Camii, İslâm Medeniyeti’nde dinî mimarinin zirvesini teşkil eden, Osmanlı Türk mimari uslûbunda tasarlanmıştır. Gelenekten geleceğe uzanan ve gelenekle teknolojiyi bütünleştiren, bugünün inşaat teknolojisi ile Osmanlı uslûbunu meczeden bir yapıdır. Bu suretle kültürümüzün gelenek zincirine orijinal yeni bir halka ilave etmeye çalışılmıştır.”

“Mimar Sinan Camii, mekânda vahdeti ifade eden, klasik mimarimizde tam olarak işlenmemiş, altıgen şemalı, merkezî kubbe etrafında altı yarım kubbelidir. Mimar Sinan merkezî plan fikrini olgunlaştırırken, Süleymaniye’den önce Beşiktaş Sinan Paşa, Süleymaniye ve Selimiye Camileri arasında ise Kadırga Sokullu, Kazasker İvaz Efendi, Babaeski Semiz Ali Paşa, Fındıklı Molla Çelebi, Topkapı Kara Ahmed Paşa gibi, altıgen plan tipini 4-5 yarım kubbeli olarak farklı ölçülerde ve farklı mekân anlayışlarında tatbik etmiştir.”




“Kendisinin vefatından sonra talebeleri tarafından Cerrahpaşa ve Hekimoğlu Ali Paşa Camileri’nde de bu plan tarzı olgunlaştırılmaya çalışılmıştır. Merkezî mekân altıgen planda, diğerlerine göre daha kuvvetli hissedilir. Nitekim gerek Süleymaniye ve Selimiye arasında ve gerekse vefatından sonra altıgen planın, ısrarla işlenmeye devam edilmesi, Sinan’ın ve talebelerinin bu hususiyeti kuvvetle hissettiklerini gösterir. Ancak, altıgenin geometrik karakteriyle kendi hususiyetinden doğan, kare plandan altı ayaklı örtüye geçiş, birçok inşâi zorluk ve tezyinî zorlamaları da beraberinde getiriyordu.”

Bu siteye bakılırsa Mimar Sinanın eserlerinde en önemli gelişimin kaç gen olduğu ya da bu çok genlerin inşai zorluk ve tezyini zorlamalarını beraberinde getirmesidir. Sanki Mimar Sinan eserlerinde sadece bu çokgen sorunlarını çözmüş, ya da çözmeye çalışmışa indirgersek konuyu; Büyük üstada ciddi haksızlık etmiş oluruz. Bence büyüklüğü yapıya kattığı anlam, kullanım fonksiyonları hatta tüm bunların topoğrafyaya uyumunu sistematik olarak çözmüştür.  Betonarme karkas sistem ya da hidrolik kayar kalıp sistemleri kullanmadan çözmüştür tüm bu inşai ve tezyini güçlükleri. Eserlerine uzaktan bakıldığında silüetinde içine girildiğinde kullanım fonksiyonlarına kadar her şey mükemmeldir.






Kuşkusuz tüm dünyanın tanıdığı bildiği Türk İslam merkezi İstanbul un son dört yüz yıllık silüetinin oluşmasında Mimar Sinanın yeri yadsınamaz.  Osmanlı imparatorluğunun en güçlü, sanatta ve teknolojide en üst noktada olduğu dönemde mimarlık alanında en üst düzeyi oluşturmuştur. Daha sonra gelenler uzun süre etkisinde kalmışlardır. Sinan’ın İstanbul’a kazandırdıkları bir daha başka bir mimara nasip olmamıştır.

Bazen İstanbulu kim feth etti sorusuna Mimar Sinan demek istiyorum. Özellikle Üsküdar sahilinden tarihi yarımadaya doğru baktığımda içim kabarıyor. Acaba İstanbul un Türkleşmesinde bir İslam şehri olmasında kanla kılıçla çabalayan Sultan Mehmet’in mi taşla toprakla onu şekillendiren Mimar Başı Sinan’ın ve çıraklarının emeği mi çoktur?



Ataşehir de gökdelenlerin yanına bir haşmetli cami yapıp onu güdük göstermek; Eskiden cami yapılır sonra çevresine yüklenilecek fonksiyonları taşıyacak külliyesi yapılır şehir ya da yerleşim bunun çevresinde oluşurdu.  Önceden yapılmış gökdelenlerin yanına getirilip konunca biraz güdük ve eğreti duran bir selâtin camii ya da Cuma Camii olmuş gibi.

Bir taraftan da dört yüz yıllık teknolojik gelişime rağmen Süleymaniye Camisinin kubbesinden daha küçük bir kubbe biz sultanlarla yarışmıyoruz mesajını mı içeriyor? Avrupa yakasındaki selâtin camilerine eş bir cami Anadolu yakasına dört yüz yıl sonra yapılıyorsa onlardan ileri olmalı.  İleri olmuyorsa da onlarla ilişkilendirilmemeli. Örneğin ismi Mimar Sinan Camisi yerine Tayyip Erdoğan Camisi olsa daha anlamlı olurdu. Bilindiği üzere bu cami başbakanın talimatı ile yapıldı, banisi kimse onun ismini taşısın!







 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder