7 Mart 2012 Çarşamba

Kaptan-ı Derya Barbaros Harettin Paşa


Beşktaş İskele Meydanındaki Barbaros Anıtı

Türk Denizcilik tarihi Türklerin Anadoluya gelişi ve akdeniz kıyılarına ulaşmaları ile başlar. Bu arada denizcilik ile ilgili gelişmeler olsa da Barbaros Hayrettin Paşaya kadar Türk denizciliğinin yeri diğer askeri yada mühendislik dallarındaki güç seviyesine ulaşamamıştır. Diğer milletlerdeki deniz gücünü dize getiren Barbaros Hayrettin Paşa olmuştur. Tarihçiler onun döneminde Akdenizin "türk gölü" olduğunu söylerler.


Barabaros Anıtının Arka Yüzü


Yaşamı
Hayreddin Paşa, Selanik Vardar Yenice'sinden ve Midilli fatihlerinden olan babası Türk sipahisi Vardari Yakup Ağa ile ada halkından Midillili Mukaddes Hatun'un dört oğlundan biri olarak 1470'li yıllarda Midilli adasında doğdu. Annesinin kökeni hakkında farklı yorumlar vardır. Kendisine verilen "Barbaros" lakabı İtalyanca "Kızılsakal" anlamına gelir.

Oruç Reis, genç yaşta kardeşi İlyas ile birlikte deniz ticareti yaparken, Ege Denizi'nde Rodos Şövalyelerine tutsak düştü. Serbest kaldıktan sonra, yaşadığı olayın etkisiyle tüccar yerine korsan olmaya karar verdi. Bir süre sonra kardeşi Hızır Reis de ticareti bırakıp ona katıldı. Akdeniz kıyılarına akınlar düzenleyip, ganimetler elde ettiler. Cerbe adasını üs olarak kullanan Hızır Reis ve ağabeyi Oruç Reis’in ünü bütün Akdeniz’e yayıldı. İki kardeş Tunus Sultanı Muhammed ile anlaşarak Tunus’taki Halkü’l-Vaâd (La Gaulette) liman kalesini kullanmaya başladı. Hızır ve Oruç, ele geçirdiği ganimetin beşte birini Tunus sultanına veriyor, kalan malları Tunus pazarında satıyorlardı.

Hızır ve Oruç 1516'da ele geçirdikleri yüklü bir gemiyi armağan olarak Piri Reis himayesinde Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim'e gönderdiler. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim de onlara verdiği desteğin bir ifadesi olarak armağanlar yolladı. Oruç Reis ve Hızır Reisi'in, ağabeyleri İshak'ın da kendilerine katılmasından sonra korsanlıkla yetinmeyip Kuzey Afrika'da toprak edinmeye başladılar. 1516-1517'de İspanyollara karşı savaştılar ve Tenes, Tlemsen ve Oran kentlerini ele geçirerek Cezayir'i denetimlerine aldılar. Oruç Reis Cezayir hükümdarı ilan edildi. İspanyollar ertesi yıl Cezayir’i geri almak için Araplarla birleşerek saldırıya geçti. Bu savaşta Hızır Reisin ağabeyleri olan İshak Reis ve Oruç Reis öldürüldü.
I. Selim Barbarosu Kabulü

Hızır Reis, Yavuz Sultan Selim adına para bastırıp hutbe okutarak ona bağlılığını bildirdi. Yavuz Sultan Selim de Hızır Reis’i Cezayir Beylerbeyliğine atayarak koruması altına aldı. Bunun üzerine önce Tunus ve Tlemsen Beyleri birleşerek Cezayir'e yürüdüler. Cezayir şehri dışındaki toprakları alıp, Cezayir içindeki halkı ayaklandırdılar. Ayaklanmayı bastıran Hızır Reis beyleri durdurdu. 1519'da Cezayir'e gelen İspanyol donanmasını mağlup etti. Ama Cezayir halkının durumu ve Tunus Beyi ile yapılan savaşın iyi netice vermemesi üzerine gemileri ve kendine bağlı Reislerle Cezayir'i bırakıp Seyşel Adaları’na çekildi.

Hızır Reis 1520-1525 arasında Avrupa’nın Akdeniz kıyılarını vurarak büyük ganimetler elde etti. 1525’de Cezayir'i yeniden ele geçirdi. Ertesi yıl Şerşel'e baskın düzenleyen Cenevizli Amiral Andrea Doria’yı yenilgiye uğrattı. Kanuni Sultan Süleyman’ın Alman seferi sırasında Andrea Doria’nın Mora kıyılarına saldırması Osmanlıları güç duruma düşürdü. Bunun üzerine Kanuni, Hızır Reis'i İstanbul'a çağırdı ve 1533’te "Hayreddin" adını verdiği Hızır Reis’i Osmanlı donanmasının başına (kaptan-ı derya) atadı.
Hayreddin Paşa 1534'te Akdeniz’e açıldı ve İtalya kıyılarına seferler düzenleyip Tunus'u ele geçirdi. Ancak Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanması karşısında Tunus'u bırakmak zorunda kaldı ve ertesi yıl İstanbul'a döndü. 1536'da daha güçlü bir donanmayla yeniden Akdeniz'e açılan Barbaros, İtalya kıyılarını vurdu ve Ege Denizi'ndeki Venedik adalarını Osmanlı topraklarına kattı.

Barbaros Hayrettin Paşanın Mühürü
Preveze Deniz Savaşı

Osmanlıların Akdeniz’deki denetiminin artması üzerine, Papalık, Venedik, Ceneviz, Malta, İspanya ve Portekiz gemilerinden oluşan bir "Haçlı donanması" kuruldu ve başına Andrea Doria getirildi. Osmanlı donanması ile Haçlı donanması 1538’de Arta Körfezi önlerinde karşılaştı. Haçlıların 600'den fazla gemisi vardı. Bunun 308'i harp teknesi olup, 120'si en büyük oturak gemileriydi. Haçlılar donanmaya on binlerce forsadan başka 60 bin asker bindirmişlerdi. Hayrettin Paşa komutasında ise 122 kadırga ve forsalar dışında 20 bin askeri vardı. Toplamı 80 bin kişiyi bulan bir deniz savaşı daha önce hiç görülmemişti. Savaş sonucunda haçlı donanması 128 gemisini kaybetmiş, 29'u da Osmanlı denizcileri tarafında ele geçirilmişti. Hayrettin Paşa hiçbir gemisini kaybetmezken dört yüz kadar levent'i sehit olmuştu. Hayreddin Paşa, tarihe Preveze Deniz Savaşı olarak geçen savaşın mutlak galibiyetini Osmanlı devletine kazandıran Kaptanı Derya olarak adını tarihe yazdıracaktı. Bu zafer Osmanlı Devleti’nin Akdeniz'deki egemenliğini pekiştirdi.

Kutsal Roma-Cermen İmparatoru Şarlken, Preveze’nin öcünü almak için 1541'de Cezayir'e saldırdıysa da başarılı olamadı. Bu arada Fransa Kralı I. François, Şarlken'e karşı Osmanlılardan yardım isteyince, Kanuni Barbaros’u Fransa’nın Akdeniz kıyılarına gönderdi. Barbaros, Toulon'da Fransız donanmasıyla birleşerek 1543'te Nice'i aldı.

Matrakcı Nasuhun Barbaros Toulonda Minyatürü





Ertesi yıl İstanbul’a dönen Barbaros Hayreddin Paşa, 4 Temmuz 1546’da burada öldü, Beşiktaş'taki türbesine defnedildi.

Beşiktaştaki Barabaros Hayrettin Paşa Türbesi

 
Beşiktaş Deniz Müzesindeki Basbaros Hayrettin Paşa Sancağı

Hayrettin Paşanın Sancağı
Üstteki ayetler Fetih Suresi'nden olup daha önceki yıllarda Hayreddin Paşa'nın sancağında yer almıştır. Kaptan Paşa olmadan önce de Hızır Reis'in sancağında, Kuran-ı Kerim'den ayetler bulunduğu bilinmektedir. Sancağın ortasındaki alâmet, diğer Türk donanma sancaklarında da yaygın olarak çeşitli şekillerde kullanılan Hz.Ali'nin kılıcı Zülfikar'dır. Kılıcın dört köşesinde, 4 halifenin; Hz.Ebubekir, Hz.Osman, Hz.Ömer ve Hz.Ali'nin isimleri yazılıdır.
Sancağın alt ortasındaki iç içe iki üçgenden oluşan Hz.Süleyman'ın mührüne gelince. Bu sembol geçmişte müslümanlar tarafından yaygın olarak kullanılmıştır. Hz.Süleyman Kuran-ı Kerim'de adı geçen önemli bir peygamberdir. İstanbuldaki yüzlerlece yıllık tarihe sahip pek çok caminin tavan, duvar ve cam süslemelerinde bu desen mevcuttur. Merak eden gidip görebilir. Bu durumun camilerimizdeki imamların aslında haham oldukları anlamına gelmemesi gibi bu sancak üzerindeki yıldızın yahudilikle herhangi bir ilgisi yoktur.
Hayreddin Paşa'nın sancağındaki beyaz el "pençe-i al-i aba"dir yani Hazreti Muhammed (S.A.V.), kızı Hz.Fatma, damadı Hazreti Ali ve torunları Hz.Hasan, Hz.Hüseyin dahil 5 kişiye pence-i al-i aba denir. Beyaz el bu beş kişiyi belirtir. Ayni mühür yeniçerilerin alay sancağında da mevcuttur.
Ayrıca Hızır Hayreddin Paşa'nın son derece dinine bağlı bir Müslüman olduğu şüphesizdir

Gazavat-ı Hayrettin Paşa

Türk Edebiyat tarihinin ilk otobiyografi denemesidir. Eserin baş tarafında da belirtildiği gibi Barbaros Hayreddin Paşa biyografisini Seyyid Muradi'ye Kanuni Sultan Süleymanın emri ile yazdırmıştır. Eserin başlangıcı aşağıda ki gibidir:  (Vikikaynaktan gazavatın metnine ulaşılabilir.)
 
Ve bundan sonra, sultan-ül a'zam ve melik-ül muazzam, ümmetlerin metbuu, Arab, Acem ve Rum reislerinin efendisi, emniyet ve selametin yayıcısı, adalet ve ihsanın koruyucusu Osman Han'ın oğlu Orhan Han'ın oğlu Murad Han'ın oğlu Mehmet Han'ın oğlu Bayezid Han'ın oğlu Selim Han'ın oğlu, es sultan ibn-is Sultan Süleyman Han hazretleri-Allah onun mülkünü zamanın ve devranın nihayetinekadar devamlı kılsın, amin ya Rabbel alemin-bir gün ferman buyurdular ki:

"Sen karındaşın nasıl ortaya çıkıp, cihad meydanına atıldınız? Bunun sebebi ne idi? Kimlerdensiniz? Kul taifesinden mi, sairlerden mi? Bu zamana gelinceye kadar ufak büyük, karada ve denizde, ne şekil gazalar oldu ise, baştan sona kadar, ne eksik ne fazla, gerek nazım gerekse nesirle, yazıp bir kitap düzüp buraya gönderin ki, eskiden yazılmış tarihlerin yanında, Hazine-i Amire'mde bulunsun!"

Bu yüce fermana can baş üstüne deyip, Seyyid Muradi'yi çağırttım. Seyyid Muradi, emrimdeki reislerden Durak Reis'in baştardasında gazalara iştirak eden bir deniz yiğidi idi. Gazalarımızı nazımla destan edip söylerdi. Yazdıkları hoş şeyler olup gaziler ezber eder, okurlardı. Muradi'ye dedim ki.

Baka Muradi! Bizler için artık dünyada işitilmedik nesne kalmamıştır.Hemen arzumuz, bu fani alemde bir eser bırakıp ahfadımızın hayır duasına vesile kılmaktır. Nitekim denilmiş ki:
Er odur ki dünyada koya bir eser,
Esersiz kişinin yerinde yeller eser.
Benim dediklerimi nesirle ve nazımla yaz. Bu dünyada gazalarımızdan sonra bir de kitap koyup gidelim.

Muradi benden dinlediklerini, kendi gördüklerini ve öteki reislerden duyduklarını kaleme aldı. Böylece bu eser meydana geldi.

Hemen vasiyetim, iş bu kitabı okuyan din kardaşlarımın beni, yoldaşlarımı ve bütün mücahidleri hayır dua ile yad kılmalarıdır, vesselam.


2 Mart 2012 Cuma

Bişi yada Pişi Geleneksel Türk Yemeği



Geçen hafta eşim Funda bize bişi yaptı. Yaptı diyorum çünkü çocukluğumuzda Yalvaçta bişi için yapmak kelimesi kullanılırdı. Bişi pişirdik denmezdik. Çocukluğumda Ananemin yaptığı bişileri ve onun üzerine toz şeker dökerek yediğimizi hatırlıyorum. Ne kadar sevinirdik! Oysa mayalı hamurun yağda kızartılması ile yapılan son derece basit ve lezzetli bir yiyecek. İnternette dolaşıp şöyle bir baktığınızda “yapımı kolay”, “cankurtaran” gibi tanımlarla anlatılan bir geleneksel Türk yemeği. Bin yıl önceki yazılı kaynaklarda geçen bir kültür ögesi. Önce şu basit tarifi verelim sonra halk kültüründeki yerine ayrıca bakalım.

Tarif:

Mayalı hamurun kızgın yağda kızartılması bu kadar basit ama ayrıntıya girelim. Hamuru kendiniz evde hazırlamak isterseniz 3 bardak un, 1 bardak su, ½ paket kuru maya, 1 çay kaşığı tuz. Hamuru yoğuruyoruz, katı bir hamur olmamalı unun su alışına göre un ekleyerek katılığını ayarlamalıyız. Hamurun üzerini nemli bir bezle kapatıp 1-1,5 saat mayalanmasını bekleyelim. Dilerseniz hamurla uğraşmadan en yakın fırından iki ekmek hamuru alarak hemen kızartabilirsiniz.  Kendi yaptığınız yada hazır aldığınız hamuru ceviz tanesi kadar parçalara bölüp (biz böyle küçük seviyoruz. Evdeki tavada kızartması da kolay oluyor. Çocukluğumda hatırladığım bişiler daha büyüktü.) düz bir zemin üzerinde elle yada oklava ile hafifçe açıp kızgın yağda tavada kızartıyoruz. Hepsi bu kadar afiyet olsun.


Türk Halk Kültüründe Bişi

Anneme sordum, eskiden ne zaman bişi yapılırdı diye. Oda üç ayların başlangıcında, cenazelerin yedinci günü yapılan mevlütte, hayır işlenmek istenen her zaman yapılıp dağıtılırdı dedi.

Etnografya Müzesi müdürü Dr Hamit Zübeyir Koşay’ın 1961 yılında yayınlandığı “Anadolu Yemekleri ve Türk Mutfağı1 kitabında  İffet Babagilin Türk Folklor Dergisindeki2  yazısından yaptığı alıntıda “Mübarek Regaip gecesinde hemen hemen Konyanın bütün ocakları tüter. Ocağı tütebilen yabancılara ve o gün tavasını ateşe koyamayanlar, fakirler için ....bişi ismi verilen..  susam yağında kızartılmış mayalı hamurlar dağıtılır. Konyanın ocak başlarında gelinli kaynanalı evlerde hep bu işe mübarek bir iş diye sarılınır. Sıcak sıcak dağıtılması adet olan bu bişiler büyük bir itina ile hazırlanırlar.” Bu alıntı ve annemin söyledikleri ile örtüşüyor. Bişi bir Türk Yemeği olmakla beraber geçmişte toplumsal sosyal dayanışmanın bir aracı idi. Bundan bin yıl önce yazılan Kaşgarlı Mahmutun ünlü eseri Divanü Lugati't-Türk de bişi külde pişirilip yağa doğranan ekmek olarak geçiyor. Buda bize bişinin halk kültüründe bin yıldan eski bir gelenek olduğunu gösteriyor.3

Günümüz endüstriyel gıda üretim kültürü içinde un ve yağdan üretildiği için eskisi kadar pek popüler olmayan bişi çok değil yüz yıl öncesinden eski dönemde her evde bulunan temel besin maddelerinden üretilen bir yiyecek olarak şimdiki kültürümüzde olduğu yerden daha revaçta idi. Hamuru pişirmek için fazla komplike teknik donanım gerektirmeyen, kolayca hatta yerleşik düzende bile olmayan konar göçer kavimlerin bile kolayca yapabileceği bir yemek olduğu için binlerce yıl kültürümüzde yasamıştır. Geleneksel yemeğimize hak ettiği itibarı verelim ve afiyetle yiyelim.


1 Dr Hamit Zübeyir Koşar, Akile Ülkücan, Anadolu Yemekleri ve Türk Mutfağı, Çiya Yayınları 2011 (ilk baskının tıpkı basımı)
2 Zübeyir Koşarın kitabında alıntı yaptığı İffet Babgil ve Folklor Dergisi konusunda bir bilgiye ulaşamadım fakat sayı 107  s.1708 kaydı vermiş.
3 Kaşgarlı Mahmutun ünlü eseri Divanü Lugati't-Türk'e Türk Dil Kurumu internet sitesindeki veri tabanından ulaştım.